so:text
|
Millete anlattım ki İslâm-şümûl bir devlet tesis etmek vazifesiyle mükellef tahayyül edilen bir halifenin vazifesini ifa edebilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine tâbi tutulamaz. Millet, buna razı olamaz! Türkiye halkı bu kadar azîm bir mes’ûliyeti, bu kadar gayr-i mantıkî bir vazifeyi deruhde edemez.
Milletimiz, asırlarca, bu vâhi nokta-i nazardan hareket ettirildi. Fakat ne oldu?! Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlâdlarının miktarını biliyor musunuz? dedim. Suriye’yi, Irak’ı muhafaza etmek için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz?! Ve netice ne oldu görüyor musunuz?! dedim.
Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum İslâm umûruna tasarruf sahibi kılmak fikrinde olanlar, bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on misli nüfustan mürekkeb olan büyük İslâm kütlelerinden talep etmelidir! Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının, artık, kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verebilecek bir zerresi kalmamıştır! dedim.
Diğer bir noktayı da halk nazarında tebârüz ettirmek için şu beyânâtta bulundum: Bir an için farzedelim ki, dedim, Türkiye, mevzu-i bahis vazifeyi kabul etsin... Bütün âlem-i İslâm’ı bir noktada tevhîd ederek sevk u idâre etmek gayesine yürüsün ve muvaffak dahi olsun! Pek âlâ ama taht-ı tâbiiyet ve idâremize almak istediğimiz milletler derlerse ki, bize büyük hizmetler ve muâvenetler yaptınız, teşekkür ederiz fakat biz müstakil kalmak istiyoruz. İstiklâl ve hâkimiyetimize kimsenin müdahalesini muvâfık görmeyiz! Biz kendi kendimizi sevk ve idâreye muktediriz!
O halde, Türkiye halkının bütün mesâi ve fedakârlığı, sadece bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyâr olunacaktır?!
Görülüyordu ki bir heva ü heves için, bir vehm ü hayal için, Türkiye halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve halifeye vazife ve salâhiyet vermek fikrinin mahiyeti bundan ibaretti. (tr) |